Biz kimiz ve ne istiyoruz ;
Bir yola çıkarken veya bir “düşünce akımı” oluştururken, bu yolun veya “düşünce akımının” içeriğinin veya amacının da ne olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Bu bağlamda bu yola çıkmamızdaki, bu hareketi başlatmamızdaki esas amacımızın ne olduğunu bu kısa yazıda belirtmek gereğini düşündük…
Bu yazının içeriği, bu yolun ilkelerini ve amacını kapsamaktadır.
Bu hareket, köklerini evren ve doğadan alan Anadolu Uygarlığı’na, pozitif bilime ve milyonlarca yıllık insan-doğa yaşam deneyimlerine; Göbeklitepe’den, Çatalhöyükten, Kültepe’den Hattuşa Yazılıkaya’ dan, Beldibi’nden, vs. günümüze, binlerce yıllık kültür kalıtı bırakan ve günümüz dünya uygarlığının oluşmasına büyük katkılar sağlayan, insanlığın uygarlık tarihine damgasını vurmuş olan bu topraklara, “uygarlık kalıtlarına ve kültürüne”sahip çıkmayı ve bu nedenle Anadoluluk bilincinin sağlanmasını amaçlamaktadır.Bu bağlamda “Anadolu Uygarlık Hareketi” Evrensel Bir Kültür, Aydınlanma ve Uygarlık Hareketi olarak ortaya çıkmıştır.
Şu bir gerçek ki, her şey ve her uygarlık, bir önceki şeyden veya uygarlık değerlerinden beslenir. Buna, günümüzün değerli bilim insanı, biyolog Richard Dawkins, “Mem” demiştir. Mem, kültürel iletimdir. Hatti ve Hitit Uygarlıkları kitaplarının yazarı Ord.Prof. Dr. Arkeolog Ekrem Akurgal “Dünya’da kendinden önceki kültür ve uygarlıklardan beslenmeyen hiçbir kültür ve uygarlık yoktur.Yeniler eskilerin mirası üzerine kurulmuştur”demiştir.Dolayısıyla tüm uygarlıklar geçmişin değerleri üzerinden gelişmiştir. Bir anlamda bu Aleviliğin “Yol Bir,Sürek Bin” deyimiyle bilinen, Kuantum Kuramcısı Richard Feynman'ın da belirttiği gibi “bir sistem tüm geçmiş yolların bir araya gelmesiyle oluşur” ilkesinin, uygarlıklar için de geçerli olduğunu görmekteyiz. Bu anlamda da söz konusu Anadolu Uygarlığı da “İlkler-Geçmişler Toplamıdır”.
Anadolu, binlerce yıllık uygarlık kalıtlarıyla kadim bir uygarlık merkezi, doğal zenginlikleriyle de dünyevi cennet konumundadır. Dünyaya büyük uygarlıklar bahşeden bu kadim yurt,Tevrat’ta Tanrı’nın İsrailoğulları’na vaat ettiği kutsal toprak, şarap, bal, süt diyarı ve “Dünyevi Cennet” olarak tanımlanmış; Yahudiler’in başlattıkları cenneti işgal ve yağma siyaseti Haçlı ve Siyasal İslamcı halklarca günümüze dek sürdürülmüş, Göbeklitepe’nin keşfiyle tanrı emirleri olmadığı anlaşılan dinleriyle Kudüs, Mekke ve Vatikancı güçler yüzyılımızda BOP. adı altında örgütlenerek bölgemizi yeniden işgale başlamışlardır.
Bir yandan Megali İdea (büyük düşünce) savıyla “Büyük Yunan” düşüncesi, bir yandan Arz-ı Mev’ut (vaat edilmiş topraklar) anlayışıyla vs. Anadolu toprakları paylaşılmak istenmekte ve bu emperyal oyunlar sürekli gündemde tutulmaktadır. Tarihsel boyutuyla da bu böyle olmuştur.
Semavi ad edinen dinlerin (Musevilik, İsevilik, İslamiyet) ortaya atılmasıyla birlikte, bu üç dinin de bu topraklarda tarihsel boyutuyla, değişik zaman ve mekanlarda etkili oldukları tarihsel bir gerçekliktir. Söz konusu bu dinler, Anadolu’nun doğa inancı olan Tanrı-Doğa ve İnsanı bir bütünlük içinde gören anlayışı önemli ölçüde törpülemiş ve Anadolu insanını kendi özünden koparmayı başarmıştır.Semavi dinler put ve ikona kırıcılık adı altında bir yandan Anadolu Uygarlıklarına ait sanat eserleriyle yaşatılan binlerce yıllık tarihi bilinci yok etmeye yönelirken,diğer yandan da bu kültür ve sanat anlayışını kendi amaçlarına uyarlamış, Hıristiyanlık akımı Sümer,Hitit,Hurri ve Luvi gibi yüksek uygarlıklara ait kültür ve sanatı Müzelere, Kilise ve Katedrallare taşıyarak uygarlık sahibi olmuş, Anadolu’ya ise Siyasal İslamı dayamıştır.
Özellikle 900’lü, 1000’li yıllarda özellikle Selçukluların ve 1300’lü yıllardan sonra Osmanlıların Anadolu’ya egemen olmasıyla başlayan siyasal İslamcı anlayış, en az 13.000 yıllık Anadolu Uygarlık değerlerini aşındırmış ve tarihsel boyutuyla Sümer, Hatti, Hurri, Hitit, Luvi, İyonya, Frigya vs. gibi yerli halkların ardılları olan Anadolu Alevilerini, sürgünlere tabi tutmuş ve katliamlara uğratmıştır. Cumhuriyet’in kuruluşuyla, Sümer ve Hititler Türk ilan edilmiş, kökleri Hititlere uzanan Hacı Bektaş Dergah’ı kapatılmış ve böylece Alevilik yasaklanmıştır.
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Anadolu halkının bir bütün olarak Orta Asya’dan gelen Türk olduğu iddiasıyla, bu topraklarda yaşamış olan ve yaşayan değişik konumdaki toplulukların varlığı ve kültürel değerleri yok sayılmıştır. Böylece Anadolu ve Mezopotamyadaki halkların binlerce yıllık halk, tarih ve kültür varlıkları inkâr edilmiştir.
Yeşil Kuşak ve İlımlı İslam Projeleriyle oluşturulan siyasi zeminde Türk , Kürt ırkçılığı ve Alevi İslamcı çevreler harekete geçirilmiş, Siyasal İslamın Bekası için “Cemevleri İbadethane” sloganıyla Arap kökenli Alevi İslamcı Ocak ve yapılar Kültür Bakanlığındaki Başkanlık altında korunmaya alınmış, AB.Türkiye ile ortak politikalar kapsamında AABF’nin tüzüğünde de yazılı olduğu gibi ,Avrupadaki Alevi Varlığını binlerce yıllık tarihi ve kültürel varlığından soyutlayıp “Aleviliik İslam dışıdır“ sologanının ardına gizlenen İslamcı Ali’ye izafeten kendine özgü inanç olarak tanımlamıştır.
Osmanlı’nın işgali sürecinden başlanarak Rusya’nın küçültülmesi ve Akdeniz’e inmesinin engellenmesi amacıyla “Büyük Türkistan-Türki Cumhuriyetler Projesi, Yeşil Kuşak, Türk-İslam Sentezi, gibi emperyal politikalar ve düşünceler ortaya konmuş ve bu bağlamda Afganistan’ın işgali gerçekleşmiş, Ortadoğu kan gölüne çevrilmiştir. BOP adlı emperyal projeyle bir bütün olarak Anadolu, İran, Suriye, Irak, Azerbaycan, Gürcistan ,Ermenistan ve Afganistan’ı da kapsayan “Büyük İskender İmparatorluğu” nun yeniden canlandırılması istenmiştir. BOP, gerçek anlamda bu emperyal düşünceye hizmet eden bir proje ve uygulamalardır.
Göbeklitepe’nin ortaya çıkmasıyla sahaya sürülen “Eş Başkanlı BOP” bölge halklarını her türden dini ve etnik temelli kimlik arayışlarına sürükleyerek ayrıştırmıştır.“Yeşil Kuşak”ve “Ilımlı İslam Projeleri’yle oluşturulan siyasi zeminde Türk, Kürt ırkçılığı ve Alevi İslamcı çevreler harekete geçirilmiş, Suriye ve başka ülkelerden göç ettirilen milyonlarca siyasal İslamcı halkla, ülkemizin demografik ve kültürel yapısı dejenere edilmiştir. Bu projenin uygulamaya sokulmasıyla Suriye ve Irak’ta görüldüğü gibi yerli halklar iç savaşa sürüklenmiş ve halklar birbirine düşman edilmiştir. Bu projenin amaçlarından birisi de ülkemizin demografik yapısını değiştirmek ve böylece işgale, yıkıma ve iç savaşa sürükleyecek oluşumları gerçekleştirmektir.
Bizler, bu emperyal projelere, demografik yapıyı değiştiren politikalara ve yapılaşmalara karşıyız.
Son yirmi yıllık BOP uygulamasında topraklarımız önemli oranda yabancılara satılmış, fabrikalar kapatılmış, özelleştirme yoluyla kamu kaynakları eritilmiş ve yandaşlara peşkeş çekilmiş, yüksek oranda borçlanılarak halk tüketime yönlendirilmiş ve üretim ekonomisi çökertilerek halkımız yüksek enflasyon altında büyük bir yoksulluğa itilmiştir.
Ayrıca, emperyal güçlerin belirlediği göç politikaları kapsamında, ülkenin eğitimli, meslek sahibi aydın kuşağı AB’ye göçertilmiş, BOP’çu, açık kapı politikasıyla onlarca ülkeden milyonlarca siyasal İslamcı, büyük oranda selefi anlayışa sahip eğitimsiz kitleler, ülkemize ithal edilmiştir. Sonuçta, bölgedeki kadim halklar, BOP adına küresel işgal ve bölüşüme hizmet eden birer taşeron haline getirilmişlerdir.
Türkiye’de, iktidarı ve muhalefetiyle siyasi yapılaşma BOP’a uyarlanmış, ülkemiz ağır bir ekonomik işgale, soyguna ve kültürel asimilasyon sürecine alınmıştır. Günümüzde BOP üzerinden güncellenen dinci, ırkçı, işgal ve soygun siyaseti ülke ve halkın birlik ve bütünlüğünü yok eden temel bir etmen haline gelmiştir.
Bu koşullarda;
“Evreni yoktan var eden bir Tanrı’ya ve onun buyruklarına dayandırılan semavi dinlerin” ezelden beri doğa ve bu bağlamda “Varlık Birliği” inancına sahip olan Anadolu-Mezopotamya topraklarını işgal amaçlı birer siyasi tasarım oldukları;
Anadolu’nun çöl halklarına “tanrıdan vaat edilmiş kutsal toprak” olduğu, bu iddiayı yayan halkların tanrı tarafından seçilmiş üstün halklar oldukları;
Gerçekte dini birer devlet kuran önderlerinin siyasi tasarımlarını meşrulaştırmak amacıyla kendilerini “tanrıyla görüşen birer elçi” olarak sundukları;
Elçilerin soylarıyla birlikte diğer insanlara karşı doğuştan üstün, seçkin ve kutsal kişilikler oldukları vs. gibi…
Siyasi tasarımlar eşliğinde uygulanan, binlerce yıllık işgal, katliam, bellek karartma, sürgün, yıkım ve soygun eylemlerine karşı ortak bir duruş geliştirmenin gerekli olduğu ve tarihsel birikimin bu misyonu bizlere , yerli Anadolu Mezopotamya halklarına ve komşu halklara yüklediği aşikardır.
Bu bağlamda, bu toprakların, kadimden beri varlaşmış olan kültür ve uygarlık değerlerini koruyup geliştirmek, geçmişine yolculuk yaparak kültürel köklerine sahip çıkmak vs. her aydının grevidir.
Bu bilinçle, köklerini Anadolu Uygarlıklarından alan ve Anadolu’nun uygarlık değerleriyle aydınlanan ve bu ışıkla oluşan evrensel bilinci ve özgürlük hareketiyle, her türlü işgale karşı çıkmak gereklidir.
Bu düşünceden hareketle, Anadolu Aydınlarının, kadimden beri bu topraklarda yaşamış olan yerli halkları, bilimsel kazılarla ortaya çıkan tarihi gerçekler ve arkeolojik verilerin ortaya koyduğu kalıtlarla aydınlatması gereği doğmuştur.
Bizler bir kültür, aydınlanma, uygarlık ve özgürlük hareketi olarak, küresel kapitalizmin “böl-parçala-yönet” politikalarıyla oluşturduğu her türden milliyetçi, ırkçı ve kökten dinci siyasi akım ve yapılaşmalara karşıyız. Bu ayrıştırıcı politikalara karşı, birleştirici ve ortak değerler çerçevesinde bir araya gelebilme ve birlikte yaşama bilincini geliştirmenin önemini vurguluyoruz. Bu bilinçle, ülke ve halk birliğinin ancak, “Varlığın Birliği”, kadimden beri gelen ortak anavatan ilkesi ve Anadolu Uygarlık bilinciyle oluşan “ortak kültürel değerlerle” sağlanabileceğini savunuyoruz.
Şu bir gerçek ki, 250 yıllık bilimsel kazı verileriyle çivi yazılı belgelerin de ortaya koyduğu gibi Göbeklitepe’den (en az 13 bin yıllık) günümüze Anadolu Uygarlıklarını yaratan evrensel kültürün, günümüzde Alevi Bektaşi adıyla yaşayan Anadolu Halk Kültürü olduğunu biliyor, bu nedenle de bu evrensel değerleri savunan bilincin, siyasal İslamcı Türk, Kürt ve Alevi İslam yapılaşması içinde eritilmesine, küresel güçlerin talepleriyle uygulanan sahte tarih ve kültür politikalarıyla inkar ve imha edilmesine karşı çıkıyoruz.
Kadimden uygar halk Alevilerle, diğer yerli halkların, siyasal İslamcı, buyrukçu, “evladı resülcü”, “Seyit, Seyda, Melle, Şeyh, Şıh… gibi toplumsal belleğimizi karartan din adamlarının önderliğinde halkımızı siyasal İslamcı ocak, dergâh, tarikat gibi yapılaşmalara hapseden sivil ve resmi yapılaşmaya karşı çıkıyor, bir bütün olarak İslam dinine hizmet eden Diyanetin kapatılmasını talep ediyoruz.
Avrupa’yı uygarlaştıran, kültür ve uygarlık değerleriyle Hıristiyanlığın sırlandığı ezoterik kaynakların, bir bütün olarak binlerce yıllık Anadolu Kültür ve Uygarlıklarından sağıldığı, Alevi -Bektaşilerin, Anadolu Mezopotamya topraklarının asli sahibi halklar oldukları gerçeğini inkâr ederek, Avrupa’da Aleviliği, İslamın içinde kendine özgü bir inanç olduğunu dikte eden AB politikalarını ve buna dayalı Türk, Kürt, Alevi İslamcı yapılaşmaları reddediyoruz.
Hangi etnik yapıya ve dile sahip olursa olsun, ülke halkının Türkçe gibi ortak bir anlaşma ve eğitim diline sahip olmaları, kendi ana dillerini koruyup yaşatmaları, Anadolu halklarına ait Lolki, Dımılki, Zazaki ve Kürtçe gibi kadim dillerin devletçe ana dilde eğitim ve öğrenim yoluyla yaşatılması ve bu dillere ait Derleme ve Araştırma Enstitülerinin kurulması gerektiğini savunuyoruz.
Anadolu’da ortaya çıkan binlerce yıllık kültür ve uygarlık birikiminin Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasında oluşan uygarlıkların temeli olduğunu biliyor ve bu gerçekliği savunuyoruz.
Anadolu’yu işgal, Alevi-Bektaşi halk, tarih ve kültür varlığının inkârı ve imhası amacıyla küresel güçler ve devletçe Anadolu’ya dayatılan Orta Asya’cı ve Siyasal İslamcı tarih ve kültür politikalarını kabul etmiyoruz.
Anadolu’da yaşayan halk kültürünün temellerinin Sümer, Hatti, Hitit, Hurri ve Luvi uygarlıklarından, Göbeklitepe’ye uzandığını biliyor ve bu kültürün Orta Asya’dan geldiği algısı yaratan ideolojik-ırkçı savları reddediyoruz.
Anadolu’nun kültür ve uygarlıklarıyla batı kültürünün temeli olduğu gerçeğiyle , batı bloğunda yer almasını anlayışla karşılamakla birlikte, AB’nin 61 yıldan beri Türkiye’yi Birliğe almaması tutumunun ardında, “Büyük İskender İmparatorluğu” düşünün ve bu kapsamda Ortadoğu’nun işgali tasarımının olduğunu biliyor ve Anadolu’yla binlerce yıllık kültür bağları bulunan AB Halklarının, Türkiye’yi dışlama siyasetinin gerçekçi olmadığını ,bu tutuma karşı tarihi ve evreni gerçekleri açıklayarak mücadele edeceğimizi belirtiyoruz.
Balkanlar, Trakya, Anadolu, Irak, Suriye, İran, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Kafkasya ve İpek Yolu üzerinde yer alan kadim halkların ezelden günümüze Anadolu Uygarlıklarından kaynaklı ortak bir kültür ve kader birliği içinde yaşadıkları bilinciyle, çağımızda da Anadolu Kültür ve Uygarlık birikimiyle bir arada ortak amaç ve hedefler içinde bütünleşmeleri gerektiğini öngörüyoruz.
Bölgedeki kadim halkları her dönemde evrensel boyutta kültürel değerler oluşturup taşıyan Anadolu Kültür ve Uygarlık Bilincine ve “Varlığın Birliği” ilkesine sahip kılmayı, bu temelde her türlü ırkçı ve dinci siyasetten arınmış bir, iri, arı ve duru uygar bir toplum ve ülkeyi yaratma amacı taşıyoruz.
Ünlü alman düşünürü Goethe (1749-1832) "Üç bin yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan, günübirlik yaşayan insandır” diyerek, geçmiş değerlerin ne kadar önemli olduğunu belirtmiştir.
Sonuç olarak, biz de bu bilinçle davranıp, günübirlik yaşamak yerine, geçmişimizle buluşup, atalarımızın bize ilettiği evrensel değerlere ve bu temelde yurdumuza ve halkımıza sahip çıkmayı ilke edindik.
Bu hareketin en büyük amacı budur.